Hürriyet

banner image

Hürriyet

Ali TEOMAN, OLUMUNUN 07. YILINDA SAYGIYLA ANIYORUZ…23.03.2011—23.03.2018…

Bir Garip Cindi Zümrüdüanka Ali TEOMAN ı ÖLÜMÜNÜN 07. YILINDA SAYGIYLA ANIYORUZ
|23.03.201123.03.2018|
Bir Garip Cindi Zümrüdüanka Ali TEOMAN ı DOGUMUNUN 55. YILINDA SAYGIYLA ANIYORUZ
|07.07.196207.07.2017|
|Ali TEOMAN|
|07.07.1962ISTANBUL  23.03.2011ISTANBUL|
|Türk Öykü YazarıMimar|

Ali TEOMAN
Bir Garip Cindi Zümrüdüanka  Ali TEOMAN
23 MART 2018 Cuma
BİR GARİP CİNDİ ZÜMRÜDÜANKA  Ali TEOMAN

Bak, seninle anlaşalım: Bu yazdıklarımı yalnızca senin için yazıyorum. Sana değil, sakın yanlış anlama, ama senin için... Nasıl? Kendimle çelişiyor muyum? Bir dediğim bir dediğimi tutmuyor mu? Varsın öyle olsun, moruk, takma kafana! Okuduktan sonra, hepsini yırt at ya da daha iyisi yak ve denize savur külünü. Savur ki, kimse görmesin. Çünkü ezelden beri hep küllerinden doğagelmiştir Zümrüdüanka ve küllerin en iyi savrulacağı yer denizdir.

Bir Garip Cindi Zümrüdüanka!
Ali TEOMAN in ilk Baskısı Eylül 2005 yılında yayımlanan Romanıdır.
Bir Garip Cindi Zümrüdüanka, Konstantiniyye Üçlemesi romanları Uykuda Çocuk Ölümleri, Karadelik Güncesi ve Gecenin Atları ile tanınan Ali TEOMAN’ın kısa ve aksiyonlu bir yeraltı romanı. Gerçekten de bütün gözü pekliğiyle amansız bir işe girişiyor yazar: Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’inden, Joyce’un Ulysses’inden ve Thomas Bernhard’ın romanlarından tanıdığımız o yüksek debili monologların bir benzerini kuruyor.
Bütün örgütlü ve toplumsal şiddetlere dilin şiddetiyle karşılık veren, adeta dilin kemiğini kıran Ali TEOMAN, bu “ağız dolusu”, bu kapkara romanında feleğin çemberinden geçmiş bir anlatıcıyla kalemini doludizgin sürüyor...

Tibi et igni (oku ve yak) diyor sonunda da zaten!

Bir Garip Cindi Zümrüdüanka Ali  TEOMANEylül2005Sel Yayıncılık139 Sh. 

Bir romana, daha ilk cümlesinden vurulmak nasıl bir duygudur? Elbette ilk bölümlerini zorlanarak okuduğumuz hâlde sonradan bizi saran romanlar da vardır; ilk sayfalardan kendimizi kaptırdığımız, devamı hayal kırıklığı yaratanlar da. Ama ilk satırdaki vurgun, kitabın son satırına dek sürüyor, hatta duyduğumuz hayranlık, geride bıraktığımız her sayfayla biraz daha artıyorsa, gerçekten o kitaba şapka çıkarmak gerekir.
"Adım İsmail, moruk, ama arkadaşlar Smayıl derler, hatta pek sevdiğim bazıları Zmayli... Üst tarafını koyver gitsin, kimin nesi olduğum hiç mühim değil. Tut ki, ben bu şişenin Bir Garip Ciniyim." Daha ilk paragraftan, ilerleyen bölümlerde neyle karşı karşıya kalacağımıza dair önemli ipuçları çıkartabiliyoruz. Bir kere, birinci tekil şahıs kullanılarak yazılan bir anlatı var elimizde. Bu, metni samimi kılıyor. Anlatıcı, okuruna "moruk" diye hitap ettiğine göre, ilerleyen sayfalarda, samimiyetten de fazla bir şeylerle karşılacağız demektir, dur bakalım! Tuhaf bir ironisi, matrak bir bakışı var romanın. Çünkü, bu birinci şahıs'a, yani İsmail'e arkadaşları Smayıl diyebilir, o da bunu bize aktarabilir doğal olarak. Ama orada durmuyor, tutamıyor kendini, kimilerinin de ona Zmayli dediğini ekleyerek isim konusunu iyice pekiştiriyor, üstelik biraz da suyunu çıkarır gibi yapıyor. 
Okuduğu bir cümle hakkında bu kadar çözümleme yapabiliyorsa, üstelik kalem oynatabiliyorsa insan; bu cümle asla sıradan bir cümle değildir. Bu kitap da sıradan bir kitap değildir muhakkak... Bunları düşünerek başladım romanın geri kalanını, yani ilk cümleden sonrasını okumaya. Tam ortalara gelmiştim ki, birden bir ışık parladı kafamın içinde. Nasıl fark edememişim bunu; o ilk cümle var ya, tutup Moby Dick'e götürüyor insanı. Sen tut onca yorum yap, en önemli göndermeyi atla! Kızdım kendime.
Türk edebiyatında bugüne dek örneğine rastlanmayan -en azından benim rastlamadığım- birinci sınıf bir kara romanla karşı karşıyayız. Argonun, sokak dilinin ustaca kullanıldığı, bize, yani okura yazılmış uzunca bir mektup bu. Hem de mektubun çıktığı şişenin cini tarafından, yani bizzat Smayıl, hadi biraz daha samimi davranayım, Zmayli tarafından yazılmış bir mektup.
Romanın dilinden aldığım tat, Céline'in Gecenin Sonuna Yolculuk'unu, o tadı hatırlattı bana. Tek farkla; Gecenin Sonuna Yolculuk, belki de çeviriden kaynaklanan bir mesafe, bir kuruluk içeriyordu. Bir Garip Cindi Zümrüdüanka ise sımsıcak işliyor insanın içine.
Naif hatta çocuksu
Roman, 80 öncesinde yaşadığımız olayların içine çekiyor, o günlere sürüklüyor bizi. Kendine politik bir misyon yüklemeyen, sıradan bir insanın, bizim İsmail'in o naif, hatta çocuksu, içten anlatışıyla eski günlere dönüyoruz bir anda. Hızla dönüyoruz ve olabildiğince hızla ilerliyoruz. Çünkü kurgu öylesine oturmuş ki, olay örgüsü İsmail'in gözünden, tam da İsmail'in anladığı, algıladığı biçimde kuruluyor. Betimlemeler az. Yok denecek kadar az. Bu yoğun, soluk soluğa ilerleyen kurgu, gerçek bir 'aksiyon'un içine çekiyor bizi.'Aksiyon' sözcüğü ürkütücü gelebilir. Çünkü bu tarz, duyarlılığın, insani özün metne pek sızmadığı, oldukça mekanik bir anlatımı çağrıştırıyor. Oysa Bir Garip Cindi Zümrüdüanka, tam anlamıyla bir aşkın, hatta umutsuz bir aşkın trajedisi üzerine kurulu. Bir yandan tanımsız bir keyif duygusu içinde, hem gülümseyerek, hem o hıza, maceraya kendini kaptırarak okuyor insan, hem de yüreğinin bir yerlerinin sıkıştığını, o sıkışıklığın gittikçe arttığını hissediyor. Çünkü, her şey bir yana, gerçek bir melodram üzerine kurulmuş bir roman Bir Garip Cindi Zümrüdüanka. 
Bir yanıyla da yürek burkan, imkânsız bir aşk hikâyesi. Bir aşkın peşinde, hem de gerçekleşmesi olanaksız bir aşkın peşinde altüst olan bir hayat; bizim İsmail'in hayatı! Hiçbir şey beklemeden, hiçbir şey ummadan, hepsinden önemlisi en küçük bir pişmanlık, hatta endişe bile duymadan kendini feda etmenin, kendini sunmanın, kendini onun bir parçası yapmanın hikâyesi. Acıklı, bir o kadar komik, bir o kadar sarsıcı!
Peki, zavallı, kendini heba eden biri mi İsmail? Pek öyle değil aslında. Kendi hâlinde, etliye sütlüye karışmayan, başını yıllar sonra kavuşabildiği Zümrüdüanka'sının omzuna dayayan, bununla yetinmesini bilen biri. Ama koşullar koşullar herhangi bir İsmail'den gözükara bir kahraman yaratabilir mi? Sevdiğinin adını, şanını sürdürebilmek, intikamını almak için sünepe biri bir ölüm makinesine dönüşebilir mi? Bilmiyorum. Bilsem de, tek kelime etmem bu konuda.
Bir Garip Cindi Zümrüdüanka için söylenecekler burada bitmiyor elbette. Yeniden başa, en başa dönüyoruz. Bu kez iki küçük çocuğun arkadaşlığı, birlikte büyümeleri, çok güzel bir kızı da o arkadaşlığa dahil etmeleri, içten içe o kıza sevdalanmaları, okul hayatı, derken askerlik... Bir de bu açıdan, farklı bir yöntemle okuyabiliriz romanı. Peki arkadaşlıklar ömür boyu sürer mi, yoksa hayat farklı uçlara mı savurur insanları? Kimin aklına gelirdi o güzel, alımlı kızın bir örgütün yarı fantastik lideri olacağı? 
Çocukluk arkadaşı Hamza'nın ise askerlikteki başarısını Özel Tim'e girerek sürdüreceği aklına gelir miydi insanın? İsmail henüz devreye girmeden, o güzel çocukluk arkadaşını aramaya başlamadan, o duygular tutkuya dönüşmeden önce, bir operasyonda Hamza'nın eline düşer Zümrüdüanka. Normal sorgulama ve işkence prosedürü neyse, gözünü kırpmadan uygular Hamza. Önce kendisi tecavüz eder, sonra adamlarına tecavüz ettirir. İsmail yıllar sonra işte o Hamza'nın, yani Derin Devlet'in temsilcisi zengin, güçlü mafya liderinin ve tetikçisinin karşısına çıkar. Hamza, küllerinden doğan Zümrüdüanka'nın mitolojiden kaynaklanan gücünü bilmiyordur doğal olarak. Küllerden doğansa, bizim Smayıl'dır. 
Üç küçük çocuk. Birlikte oynayan, birlikte yiyip içen, birlikte büyüyen... Gün gelir, delikanlılık çağında gizliden gizliye âşık oldukları kız, birinin kollarında, diğerinin kurşunlarıyla ölür. Biri Derin Devlet'in temsilcisiyse, diğeri de oldukça yüzeysel halkın temsilcisidir. Sonunda kader, Hamza'yla İsmail'i karşı karşıya getirir. İkisinin de, diğeri için ayırdığı bir tek kurşunu kalmıştır.
Bir Garip Cindi Zümrüdüanka insanı çarpan, oradan oraya savuran, allak bullak eden bir roman.
Adım İsmail, moruk, ama arkadaşlar Smayıl derler, hatta pek sevdiğim bazıları Zmayli... Üst tarafını koyver gitsin, kimin nesi olduğum hiç mühim değil. Tut ki, ben bu şişenin bir garip ciniyim.
Biraz ağzı bozuk bir cin, diyeceksin, pis çaputlara da bürünmüş üstelik, ayaklarda pıyrım pıyrım salapuryalar, tırnaklar uzun ve içleri kir dolu, saç sakal birbirine karışmış, surat yağlıkara bulaşığı, gözler kan çanağı, ağız desen buram buram kanyak kokuyor. Sefih bir hayatın tüm belirtileri bittamam mevcut yani. Eh, n'apalım, idare et, moruk, bu da cinlerden böyle bir cin işte. Ecinni taifesi tekmil temiz tıraşlı ve takım elbise kravat dolaşmaz ya!
Bak, seninle anlaşalım: Bu yazdıklarımı yalnızca senin için yazıyorum. Sana değil, sakın yanlış anlama, ama senin için... Nasıl? Kendimle çelişiyor muyum? Bir dediğim bir dediğimi tutmuyor mu? Varsın öyle olsun, moruk, takma kafana! Okuduktan sonra, hepsini yırt at ya da daha iyisi yak ve denize savur külünü. Savur ki, kimse görmesin. Çünkü ezelden beri hep küllerinden doğagelmiştir Zümrüdüanka ve küllerin en iyi savrulacağı yer denizdir.
Madem kimse görmeyecek, öyleyse ne demeye yazıyorsun be adam, diye sorduğunu duyar gibiyim. İnan, bir tek kişinin bildiğini bilmek bile yeter bana; daha doğrusu, milyonda bir de olsa, hiç olmazsa bir kişinin bilmesi ihtimali olduğunu bilmek... Ve değil mi ki sen şimdi okuyorsun bu kırık dökük satırları, kimsin, nesin, bilmem, ama tüm o entipüften olasılık hesaplarına inat okuyorsun işte: O kişi sensin
Bir Garip Cindi Zümrüdüanka Ali  TEOMANEylül2005Sel Yayıncılık139 Sh.

“Müziği çok ciddi olarak yaptığım zamanlar oldu ama yazı silindir gibi ezdi. — 

Ali TEOMAN
Biyografi
Ali TEOMAN, Türk yazar. Asıl adı Ali Tataroğlu'dur.
1962 yılında istanbul'da doğdu. Orta öğrenimini İstanbul Alman Lisesi’nde, yüksek öğrenimini İTÜ Mimarlık Fakültesi, MSÜ Mimarlık Fakültesi ve Sorbonne Üniversitesi Plastik Sanatlar Fakültesi’nde tamamladı.
19891993 yıllarında iş ve öğrenim için Londra ve Paris’te bulundu. Bu dönemde, diğer uğraşlarının yanı sıra sokak müzisyenliği de yaptı. 1993 yılında İstanbul’a döndükten sonra, yazı çalışmalarına daha çok zaman ayırabilmek amacıyla mimarlığı bıraktı ve çeşitli üniversitelerde İngilizce okutmanı olarak çalıştı.
"insansız konağın ikonu" adlı öyküsü, 1992 milliyet öykü ödülü ikinciliğine değer bulundu. insansız konağın ikonu (1993, milliyet yayınları) ve pervaneler (1998yky) adlı iki öykü kitabı yayımladı. 
Café Esperanza” ve “Eşikte” kitapları Fransızcaya çevrilip basıldı.

Yapıtları 
 Öykü
Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı— (Nurten AY adıyla 1991: Ali Teoman adıyla— 2007
İnsansız Konağın İkonu— 1993
Pervaneler — 1998
Aşk Yaşama Çok Uçuk— 2006
Taş Devri— 2011
Gecenin Atları — Konstantiniyye ÜçlemesiIII
Horasan Elyazması
Kırık Kalpler Terzihanesi
Öykü UçlarıÇok Çok Kısa Öyküler

Roman
Uykuda Çocuk ÖlümleriKonstantiniyye ÜçlemesiI2002
Bir Garip Cindi Zümrüdüanka Ali  TEOMANEylül2005Sel Yayıncılık139 Sh.
Karadelik GüncesiKonstantiniyye Üçlemesi— II2007
Eşikte2008Fransızcaya çevrildi:Actes Sud

Anlatı
Café Esperanza2010Fransızca yayımlandı 

Günce
AlacakaranlıkGünceYaz DefterleriHaziran—Ağustos—1992
Gezgin GünceBritanya Defterleri2011

Ödüller
Gizli Kalmış Bir İstanbul Masalı” 1991 yılında “Nurten Ay” imzasıyla önce Haldun Taner Öykü Ödülü’nü kazandı ve aynı adla Simavi Yayınları’ndan çıktı. Ali TEOMAN bu “yazınsal oyun”unu 2007’de “Kitaplık” dergisinde açıkladı ve kitabı ilk kez kendi adıyla yayımladı.
Bir Garip Cindi Zümrüdüanka  Ali TEOMAN Eylül2005Sel YayıncılıkSh:139Kaynak: Ali TEOMANBir Garip Cindi ZümrüdüankaİstanbulEylül2013YKYSh:140 .

|Ali TEOMAN|
|07.07.1962İstanbul  23.03.1911İstanbul|
|Türk Öykü YazarıMimar|
Ali TEOMAN, OLUMUNUN 07. YILINDA SAYGIYLA ANIYORUZ…23.03.2011—23.03.2018… Ali TEOMAN, OLUMUNUN 07. YILINDA SAYGIYLA ANIYORUZ…23.03.2011—23.03.2018… Reviewed by ümitse on 00:30:00 Rating: 5

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.